Mevlânâ'da ?nsan Sevgisi
Hümanizm’ kelimesi, ‘insan sevgisi’ mânâs?nda ilk defa Romal? dü?ünür Cicero (M? 106-43) taraf?ndan telâffuz edilir. Fakat kelimenin yayg?n olarak kullan?lmas? 16. yüzy?l?n sonlar?na do?ru olur. ‘Ayd?nlanma devri’ filozoflar?yla felsefî mânâ kazanarak bir dünya g?rü?ü hâline gelen hümanizm, bütün problemlerin insandan ba?ka kayna?a müracaat etmeden ç?zülebilece?ini savunan, insan? tek ?lçü koyucu olarak merkeze oturtan, dolay?s?yla din ve Allah inanc?n? tamam?yla d??layan bir g?rü?tür. Ateist, materyalist ve Marksist ak?mlar genellikle kendilerini hümanist olarak vas?fland?r?r.
G?nlü Allah a?k? ile dolu olan ve bu a?k?n topluma yans?mas?yla problemlerin ç?zülebilece?ine inanan Mevlânâ’y? bu mânâda hümanist olarak tan?tmak yanl??t?r. Cünkü Mevlânâ’n?n fikirlerinin temelinde ‘ilâhî a?k’, ‘gerçek kulluk’, ‘tolerans’ ve ‘ho?g?rü’ bulunmaktad?r. Bununla birlikte hümanizm günümüzde -bilhassa Türkiye’de- felsefî mânâs?n?n d???nda tolerans ve ho?g?rü kelimelerinin kar??l??? olarak da kullan?lmaktad?r.
?lâhî a?k
Mevlânâ’daki insan sevgisinin temelinde ‘a?k’?n çok ?nemli bir yeri vard?r. O, ‘a?k’?n mahiyetini ve insan hayat?ndaki yerini dikkatli bir ?ekilde aç?klar. Ona g?re, insan?n Sonsuz Olan’la irtibat kurabilmesi ancak a?k ile olur.
Mevlânâ’da a?k, hayat?n asl?d?r, ?züdür; kâinat?n yarat?l?? gayesidir. Kaynaklara g?re kutsi hadîs olarak bilinen bir rivayette, O (sas) ??yle anlat?lm??t?r: “E?er sen olmasayd?n, varl??? yaratmayacakt?m.” Yani, varl?k âleminin yarat?lmas?ndaki yegâne gâye, Allah’?n Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (sas) duydu?u sevgidir. Mademki varl???n ?zü a?kt?r, a?k?n en ileri noktas? olan Allah a?k? ve sevgisi her ?eyin üzerinde bir de?ere sahiptir (Yeniterzi, 48). Mevlânâ bu dü?ünceden hareketle, binlerce beyitte ilâhî a?ktan bahseder.
Mevlânâ, Mesnevî’de “?lâhî takdirin insanlar aras?nda a?k? yaratt???n?” s?yler. Ona g?re a?k olmasayd?, yaratma da olmazd?. Hayat?n bir safhadan ?tekine yükseltilmesine ve cans?zdan canl?n?n ç?kar?lmas?na hep a?k vesile olmu?tur. A?k, yarat?l???n, büyümenin ve geli?menin ana prensibidir.
Mevlânâ’ya g?re, insan?n ideal mahiyetini bulan ve onun idrakinde olan ki?i hem “â??k” hem de “mâ?uk”, yani hem Allah’? seven hem de Allah’?n sevdi?i ki?i olur. Mevlânâ burada âdeta bir “a?k felsefesi” yapar. ?deal insan (insan-? kâmil) bu a?k? bütün benli?inde bulan ve ya?ayan ki?idir. Dolay?s?yla insan kendi can?nda O’nu bulacak ve orada Gerçek Dostun’a kavu?acak bir varl?kt?r. O, bu hususu ??yle dile getirir:
“Her ?eyi aramad?kça bulamazs?n;
Ancak bu Dost ba?ka; O’nu bulmadan arayamazs?n.” (Fihi Ma Fih, 172)
Kâmil insan
?nsan-? kâmil, kemâl ufkundaki insan demektir ve din ad?na da hüsn-ü misâldir. Bugüne kadar insanlar?n ar?zas?z Hakk’a y?nelmeleri hep insan-? kâmiller taraf?ndan temsil edilmi?tir. Bu itibarla her mekân parças?n?n, her zaman diliminin su kadar, hava kadar insan-? kâmile ihtiyac? vard?r. Cünkü insan-? kâmil, yeryüzünde Allah’?n tam halifesidir. Esasen, herkes kendi çerçevesinde kâmildir ve kemâli de onun istidât ve mârifet gayretiyle do?ru orant?l?d?r. Kâmil insanlar?n en kâmili ise ?nsanl???n ?ftihar Tablosu Hz. Muhammed Mustafa’d?r (sas).
?nsan-? kâmil, her zaman ba?kalar?na yararl? olmak ve mârifet ufkunu yükseltmek pe?indedir. Ahlâk-? haseneye ba?l? ya?ad???ndan, hep güzellik sergiler durur, güzel g?rür, güzel dü?ünür, güzel ve faydal? s?zler s?yler, güzel i?ler yapar; her davran???n? Hak ho?nutlu?uyla irtibatland?rarak hep O’nunla oturur-kalkar, O’nu dü?ünür, O’nu konu?ur, her tavr? ve her beyan?yla O’nu hat?rlat?r.
Mevlânâ, eserlerinde insan?n faziletlerinden bahseder. ?nsan ancak kendisindeki bu cevheri ke?fetti?i zaman insan olma vasf?n? ta??r:
“Can?n?n içinde bir can var, o can? ara!
Da??n?n içinde bir hazine var, o hazineyi ara!
A yürüyüp giden sûfî, gücün yeterse ara;
Ama d??ar?da de?il, arad???n? kendinde ara!”(Rubâîler I, 43)
Mevlânâ, insan? ruh ve beden bütünlü?ü aç?s?ndan ele al?rken, onun as?l y?nünün mânevî cephesi oldu?unu s?yler:
“Sen bu cisimden ibaret de?ilsin, g?zden ibaretsin. Can? g?rsen cisimden vazgeçersin.” (Mesnevî VI, 811)
“Topra?a mensup insan, Hak’tan ilim ??rendi ve o bilgi ile yedinci kat g??e kadar bütün âlemi ayd?nlatt?.” (Mesnevî I, 1012)
Yukar?daki ifadelerinden de anla??laca?? gibi, Mevlânâ insan? fizikî âlemle metafizik âlem aras?na yerle?tirir ve insanda her iki y?nün bulundu?unu belirtir. ?nsan?n fizikî âlemle alâkal? y?nü, maddî y?nüdür. ?nsan?n gerçek y?nü, ?zü veya insanl?k cephesi ise, mânevî y?nünü olu?turur ve onu metafizik âlemle münasebet kurmaya sevk eder.
Gerçek kulluk
Mevlânâ, Allah’a samimi bir imandan sonra, gerçek kullu?un da, evrensel insanl?k dü?üncesinin olu?mas? ve kazan?lmas?nda büyük rol oynad???n? dü?ünür. Ona g?re insan?n as?l varolu? gâyesi kulluktur ve kulluk da hakiki mânâs?yla ibadet yapmakt?r (ibadetin gereklili?i, samimiyetle yap?lmas? ve mükâfat?). (Yeniterzi, 69)
“?nsan, her i?i yapabilir; fakat yarat?lmas?ndaki maksat ibadettir.
‘Ben cinleri ve insanlar?, ancak bana ibadet etsinler diye yaratt?m.’ âyetiyle, yarat?l?? sebebinin sadece kulluk oldu?unu bil!
Gerçi kitap, bilgi ??renmek içindir; ama istersen sen onu yast?k yapabilirsin.
Fakat ondan maksat, onun yast?k yap?lmas? de?il; ilim ve ir?att?r.
E?er k?l?c? çivi yaparsan, ma?lubiyeti zafere tercih ettin demektir.” (Mesnevî III, 2987-91)
Mevlânâ kullu?un yaln?zca dü?ünce ve s?zlerle gerçekle?emeyece?ini; ibadetlerin, insan?n Allah’a olan inanc? ve sevgisi konusunda birer ?ahit oldu?unu dile getirir:
“Sevgi (kulluk), dü?ünce ve mânâdan ibaret olsayd?, bize oruç ve namaz lüzumlu olmazd?.
Ba?l?l?k ve sevgiden bir eser olsun diye dostlar birbirine hediye verirler.
O hediyeler, ba?l?l???n ve sevginin ?ahitleridir. Yani onlarda samimiyet ve beraberlik gizlidir.
O ihsanlar, g?nülde meydana gelen sevginin g?rünen ?ahitleridir.” (Mesnevî I, 2625-28)
“Allah’? zikrediniz!’ hitab?, Hakk’?n ihsan? oldu. Nardan kurtar?p nuru s???nak eyledi.” (Mesnevî II, 1715)
Mevlânâ’ya g?re ibadetin bir ?zü ve bir de sûreti vard?r. As?l ibadet bu ?zdür, sûret ise kal?ptan ibarettir.
Mevlânâ’n?n dü?üncesinde; “Namaz bu sûretten (yani yap?lan beden hareketlerinden) ibaret de?ildir. Bu sûret, namaz?n kal?b?d?r. Bu namaz?n ba?? vard?r, sonu vard?r. Ba?? ve sonu olan her ?ey kal?ptan ibarettir... Bu ibadetlerin ?zü ise keyfiyete s??maz, sonsuzdur, ba?? ve sonu yoktur.” (Fîhi Mâ Fîh, 131)
“?badetle me?gul ol! Tâ son nefesine kadar bu yoldan ayr?lma!
Zîrâ sana Hakk’?n ihsan ve keremi eri?ir de, son nefesin ba?ka bir nefes olur.” (Mesnevî I, 1822-23)
?man ile ibadeti a?k içinde birle?tiren Mevlânâ, onlarla insan?n Mutlak Zât’a ula?aca??na inan?r. Ona g?re insan, g?rünü?te, küçük bir âlemdir. Ancak hakikatte büyük âlem odur. (Topçu, 151)
Hakk?yla yap?lan ibadet; insan? hakiki kulluk ve dindarl??a g?türür. Mevlânâ’ya g?re hakiki dindarl?k, insana, vicdan muhasebesi yapmay? ??retir; eksi?i ve ay?b? ba?kalar?nda de?il, ?nce kendinde arat?r:
“Ne mutlu o ki?iye ki kendi ay?b?n? g?rür; kim birinin ay?b?n? s?ylese al?n?r, o ay?b? kendinde bulur.
Cünkü onun yar?s?, ay?p dünyas?ndand?r; ?bür yar?s? gayb dünyas?ndan.
Mademki ba??nda onlarca yara var; merhemi kendi ba??na sürmen gerek.
Onun ilâc?, kendini ay?plamakt?r. Sende o ay?p yoksa bile emin olma; olur ya, o ay?b? sen de i?leyebilirsin, senden de yay?l?r halka.” (Mesnevî II, 3034-38)
Tolerans ve ho?g?rü
Hakiki kulluk, insan? ho?g?rüye g?türür. Ho?g?rü, ba?ka inanç ve kanaatlere sayg?l? olmakt?r. Esasen ba?ka inanç ve kanaatlere sayg?l? olmak, kendi inanç ve kanaatine ba?l? olmamak de?ildir. Ayr?ca bütün inanç ve kanaatler kar??s?nda kay?ts?z kalmak da de?ildir. Ho?g?rü, ne fikrî mânâda ba??bo?luk, ne de ?ahsiyetten fedakârl?kt?r. S?zün ?zü ho?g?rü, insanlar? kendi konumunda kabul etmektir.
Bilhassa Ebu Hanife anlay???nda inançs?zl?k (küfür) her ne kadar cinayetlerin en büyü?ü olarak de?erlendirilse bile, kul ile Allah aras?nda kabul edilir ve b?ylesi cinayetlerin cezas?n?n Ahiret’e ertelendi?i belirtilir. Bu prensipten hareketle, sosyal, ahlâkî ve hukukî münasebetlerde, insanl?k vasf? esas al?n?r. Bu anlay??a g?re, k?tü olan insan de?il, insan?n davran??lar?d?r.
?te yandan Müslümanlarla ehl-i kitap aras?nda Yarat?c? birli?i s?z konusudur. Zaten Müslümanlar, H?ristiyanlar ve Yahudiler Hz. ?brahim’i (as) peygamber kabul ederler. ?yleyse en az?ndan ateizm ve materyalizm dü?üncesine kar?? semâvî din mensuplar?ndan, aralar?ndaki teolojik ve tarihî ihtilaflar? tart??ma konusu yapmaktan ziyade, ittifak noktalar?n? ?ne ç?karmalar? beklenir. Ayr?ca bir k?y hâline gelen dünyam?zda bütün insanlar? ilgilendiren ter?r, açl?k, gelir da??l?m?ndaki dengesizlik, e?itimsizlik, insan haklar? ihlâlleri, emanet b?rak?lan tabiat?n tahribi gibi problemlere kar?? art?k milletleraras? ortak mücadeleye ihtiyaç vard?r.
?nsanlar, ?zündeki sevgiye, bar??a, huzura, güven ve karde?li?e hasret duymaktad?r. Cünkü temiz vicdanlar her zaman iyinin ve güzelin tutkunudur. ??te, her ne kadar tarihî belgeler aç?s?ndan kesin olmasa da, dünden bugüne Mevlânâ’ya izafe edilen me?hur d?rtlük evrensel bir mesaj niteli?indedir.
“Gel, gel, her ne olursan ol, gel!
?nançs?z da, putperest de olsan, gel!
Buras? umutsuzluk dergâh? de?il,
Yüz kere bozsan da t?vbeni, yine gel!” (Rubâîler, 23)
B?ylece bütün insanl?k, dini, rengi, dili ne olursa olsun Mevlânâ’n?n ça??rd??? bu ‘dergâh’a davetlidir. Ya?ama sevinçlerini kaybedenler, hayata küsenler, t?vbesini bozanlar bu ‘dergâh’ta yeni ümitlere ula?abilirler. Mevlânâ bu davetiyle, insan kitlelerini parçalayan, g?nüllerin ?ze ula?mas?n? engelleyen bütün ba?lar?n kopar?lmas?n? ister ve herkesi en iyiye, en do?ruya, yegâne hakikate ça??r?r. (Ayd?n, 425) Yani, insan?n bir aya?? merkezde kal?rken, di?er aya?? yetmi? iki milleti dola?mal?d?r.
Mevlânâ, “A yoksul! Hiçbir insan? hor g?rme!” (Dîvân-? Kebîr II, 2262) diyerek bütün insanlar? kucaklamak ister. Bunu yaparken ç?k?? noktas?, hepsinin ayn? Allah’?n kulu olmalar?d?r. Allah, sevgi nurunu bütün âleme yaym??t?r. (Mesnevî I, 2634) O’na g?re bütün insanlar, Allah’? her ?eyin Yarat?c?s? oldu?u için severler. Bundan dolay?, Allah sevgisi her insanda bulunur. (Fîhi Mâ Fîh, 207)
Mevlânâ bitki, hayvan ve insan âlemini tek bir bütün hâlinde g?rür. Bütün insanlar? da kendi benliklerine ait farkl?l?klar? muhafaza ederken, bar??a ve karde?li?e ça??r?r. (Bilgiseven, 182-183) O, Müslüman olsun veya olmas?n bütün insanlara kar?? merhamet ve nezaket hisleri içinde olman?n gereklili?ine i?aret eder. (Yaylal?, 122-125)
Mevlânâ’da Kur’ân ve peygamber sevgisi engin ve derindir. “Can ta??d???m müddetçe Kur’ân’?n k?lesiyim. Hz. Muhammed Mustafa’n?n (sas) yolunun topra??y?m. Kim benden bundan ba?ka bir ?ey s?ylerse, o s?zlerden de s?yleyenden de bîzâr?m.” ifadeleri
??nda Mevlânâ’y? ?slâm’dan, Peygamber Efendimiz’den (sas) ayr? dü?ünmek ve koparmak mümkün de?ildir. Onun dü?üncesindeki ‘insanl?k’ tasavvuf gelene?inden beslenir.
Kaynaklar
-Amiran Kurtkan Bilgiseven, “Mevlânâ’n?n Sosyalle?me Terbiyesi Hakk?ndaki Fikirleri”, Konya, 1989.
-Emine Yeniterzi, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Ankara, 1997.
-Kâmil Yaylal?, Mevlânâ’da ?nanç Sistemi, Konya, ts.
-Mehmet Ayd?n, “Hz. Mevlânâ ve Dinler”, 1. Millî Mevlânâ Kongresi, Konya, 1984.
-Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, çev. Ahmed Avni Konuk, ?stanbul, 1994.
-Mevlânâ, Mesnevî, çev. Veled ?zbudak, ?stanbul, 1991.
-Mevlânâ, Rubâîler, çev. Abdülbâki G?lp?narl?, ?stanbul, 1964.
-Mevlânâ, Rubâîler, çev. M.Nuri Gençosman, ?stanbul, 1994.
-Muhammed ?kbâl, ?slâm’da Dinî Dü?üncenin Yeniden Do?u?u, çev. N.Ahmet Asrar, ?stanbul, 1984.
-Nurettin Topçu, ?slâm ve ?nsan (Mevlânâ ve Tasavvuf), ?stanbul, 1998.